Annemin Evinde…

Annemin evinde rüyalarıma döndüm. Bir gece ansızın düşümden düştüm. Birinde karnavallarda kördüm; diğerinde bulutlarda kördüğüm. Annemin evindeki rüyamda annemin öldüğünü gördüm. 

Annemin evinde çocukluğuma diz çöktüm. Bir ben varmış oyunlarımın hülyalı evreninde, kurmaca bir kâinatta yek başıma kendime çözüldüm. Arkadaşlarım, kuzenim, babaannem ve ilkokul öğretmenim geçti içimden. Geçip gittiler, yine kendime kaldı gönlüm. 

Annemin evinde babamı gördüm. Çekip gitmelerinin izini domatesli pilavla örten annemin evinde. Hiçbir yere ait olmayan bir adamı, yalnızlığının ortasında gördüm. Annem yoktu, pilav yoktu, domatesler dolapta çürüyordu. O gün, o salonda, o sessiz fırtınada; çaresiz bir kız çocuğuna döndüm. Kimselere göstermediğim yaralarım kanadı; kabuklarını ilmek ilmek söktüm. 

Annemin evinde öldüm, bir kez daha… Sonlardan son beğendiğim gözyaşı kokulu maziden değil, sevgiye doyamayan gözü kara kâbuslardan değil. Bugünün pürtelaşında değil, yarının sayıklamalarında hiç değil. Varlığımın orta yerinden çatlayıp da içimden dışıma akan hüzne bakarak öldüm. 

Annemin evinde kendimi gömdüm. Çaresizliğimi, kavruk yapayalnızlığımı bohçalayıp üstüne tatlı kokular sürdüm. Solmuş resimler, eskimiş şiirler, kurdelalı lüleler üfürdüm. Merasime gerek yok; ölümlerden dirilip bitiveren, başka bahara yeniden doğacak, başka kışa yine solacak bu sancılı döngü benim ömrüm. 

Annemin evindeyim. Babamın gözlerindeyim. Babaannemin yemenisindeyim. Uzaklardaki dostumun ormanlara saldığı çığlıktayım. Yakınlardakinin unuttuğu dumanlı rüzgârdayım. Sevdiğimin koynunda, sevmediğimin boynunda saklıyım. Annemin evinde, çok çok uzaklardan kendime döndüm. 

Sormal

17/12/2019 – İstanbul

Sevdiklerini sevmemeye karar verebilir misin? Sevmediklerini sevmeye? Ölen bir yıldızdan ışık, soğuk gezegenlerden toz parçaları, nebulalardan gaz bulutları devşirebilir misin hayatta kalabilmek için? Ağlayarak kuruyabilir, yalnız başına büyüyebilir misin? Çürüyebilir misin içten içe kemiren hüzünle?
Dün babama sarıldım. Kucakladığım o değildi biliyorum; ya da en azından onun cisminde kokladığım. Ardından çocukluğumla vedalaşır gibi ağladım; içime aktı yaşlarım.
Sonra kaçtım… Kendimi kovaladım, yakaladım ve bıraktım. Kafesinden salınmışçasına saldırdım; aşkı, heyecanı, tutkuyu aradım. Yarınımız yoksa dünün acısını bugünden çıkarmalıyım.
Ama hepsini sessizce yaptım. Belki çarpışan göktaşlarım gözüktü uzaktan bakan simalara. Belki bir vardık bir yoktuk masallardan dökülen parçalarda. Belki sesi duyuldu hıçkırığımın. Belki dibi yanmış yüreğimin kokusu yayılıyordu tavan arasında. Ama sessizce yaptım ve uzaklaştım sessizce.
Çünkü ben de bilmiyorum bu yuvarlanmanın akıbetini. Kuyulardan çektiğim anılar küf kokuyor. Ucundan yakaladığımı sandığım heyecanlar aniden sönüyor. Hepsinin ortasında ve her şeyden gayri bir ben varım biliyorum. Kendime varamıyorum. Yanaşamıyorum bile. Bir girdap gibi etrafımda dönüyorum kendimin. Ellerim göğsümde kavuşmuş, açamıyorum. Dokunamıyorum istediğime, tükeniyorum olduğum yerde.
Belli ki yorulmuşum; nefesimin demi savrulmuş aleme. Belli ki birikmişim kendi içimde; konduramadıklarımız siniyor kökümüze. Belli ki unutmuşum; susuyordu her çarpıntı en nihayetinde. Sonlardan son beğenebilir mi insan kendine?